Diğer

Çocukluk Çagi Kanserlerinin Tedavisi ve Ulasilan Sonuçlar

  • Faik Sarialioglu

J Curr Pediatr 2005;3(1):-

Tedavi tibbinin son 40 yilda sagladigi en büyük basarilardan biri çocukluk çagi tümörlerinde saglanan basaridir. Cerrahiye ek olarak 1950’lerde baslayan radyoterapi ve 1967’lerde tedaviye eklenen kombine kemoterapi ile tüm çocuk tümörlerinde ortalama 5-yillik yasam oranlari %75’leri asmistir. Asagidaki tabloda A.B.D.’de alinan 2000 yili sonuçlari verilmektedir. Çesitli ülkelerde çesitli protokollerle alinan sonuçlar bunlardan da yüksektir. Örnegin Almanya’da gelistirilen BFM protokolleri ile Hodgkin disi lenfomalarda yasam %90’lara yaklasmistir.


Alinan bu basarili sonuçlarda en büyük pay, ilkin A.B.D.’lerinde baslayan sonra tüm dünyaya yayilan ulusal ve uluslararasi kontrollü çalismalardir. Basta cerrah, radyoterapi ve çocuk onkoloji uzmanlarinin bir araya gelerek olusturduklari “multidisipliner” tedavi gruplari çok ciddi ampirik protokollerle her olasiligi kontrol ederek sonuçlari her çalismada biraz daha iyilestirdiler. Bugün ülkemizdeki tüm onkoloji merkezlerinde farkli ülkelerde gelistirilmis protokoller yaninda Türk Pediatrik Onkoloji Grubu’nun da gelistirdigi protokoller de uygulanmaktadir.Çocukluk çagi tümörlerinin tedavisi tibbin en karmasik tedavileri arasindadir. Tedavinin basarisinda uygulanan protokolden çok tedavinin uygulandigi merkez rol oynamaktadir. A.B.D. ve Ingiltere’de yapilan çalismalarda ayni protokolün üniversite hastaneleri gibi tam tesekküllü hastanelerde uygulanmasi ile olanaklari daha kisitli devlet hastanelerinde uygulanmasi arasinda sonuçlar %50 oraninda degisebilmektedir. Sonuçlarin Türkiye’de daha farkli oldugunu düsünebilecegimiz bir veri yoktur. Kesin olan nokta çocukluk çagi kanserleri tam tesekküllü çocuk onkoloji merkezlerinde tedavi edilmesi gerektigidir. Onkolojik tanin kesinlesmesinden sonra yapilacak ilk islem hastaligin yayginliginin degerlendirilmesidir. Evrelendirme adini verdigimiz bu islemde tümör tipine göre degismek üzere metastaz / invazyonlarin olup olmadigi arastirilir. Arastirmada uygun laboratuar yöntemler kullanilir. Tedavide bir sonraki adim uygulanacak kemoterapi protokolüne göre organ fonksiyonlarinin degerlendirilmesidir. Örnegin adriamisin alacak hastalarda miyokard , sisplatin alacak hastalarda glomerüler filtrasyon degerlendirilir. Tüm hastalarda böbrek ve karaciger gibi iki atilim organinin fonksiyonlari ve yüksek proliferasyon hizina sahip olan ve dolayisi ile sitotoksik tedaviden her zaman ciddi sekilde etkilenen en fonksiyonel sistem- hematopoetik sistem – periferik hematolojik bulgularla degerlendirilir.Onkolojik tedavi karari lösemili hastalar disinda onkoloji konseylerinde alinmalidir. Bu konseylere onkolojik tani ve tedavi ekibinin tüm elemanlari katilir. Tani ekibinden radyoloji uzmanlari, patoloji uzmanlari; tedavi ekibinden ilgili alanin cerrahi, radyoterapi uzmani, pediatrik onkoloji uzmani ve onkoloji hemsiresi bu toplantilara katilir. Konseyde hasta sunulur ve tedavi karari alinir. Kanserlerin tedavisinde uygulanan cerrahi, radyoterapi ve kemoterapinin birlikte yer aldigi genis çapli rehberlere protokol adi verilir. Bir protokolde taninin nasil kesinlestirileceginin, evrelendirme islemleri ve evrelendirme tablosu, cerrahi, radyoterapi ve kemoterapinin tüm ayrintilarini yer alir. Tümörün tipine göre bu üç tedavi yöntemi degisik oranlarda ve degisik siralamalarla kullanilir. Örnegin lösemide tedavi ezici agirlikla kemoterapi iken; serebellar astrositomlarda cerrahi tek basina yeterli olmaktadir. Hodgkin disi lenfomanin tedavisi agirlikli kemoterapi iken Wilms tümöründe her üç tedavi yöntemi degisik siralamalarla kullanilmaktadir. Çocuk tümörleri konseylerinde alinan kararlarda su adimlar izlenir: 1) Hastanin tedavisi için en uygun protokol hangisidir? 2) En uygun protokol hangi merkezlerde uygulanabilmektedir? 3) Hastanin olanaklari ideal tedaviyi uygulamak için yeterli midir? 4) Merkezin olanaklari ideal tedaviyi uygulamakta yeterli midir? Hasta için en iyi protokolün hastaya düzenli olarak uygulanabilecek protokol oldugu asla unutulmamalidir.Cerrahi tedavide ana amaç tümörün tam olarak çikarilmasidir. Beyin tümörleri disinda kismi rezeksiyon genellikle yapilmaz. Tümörün asiri bir morbidite yüklemeden tam çikarilamayacagi durumlarda kemoterapi ve/veya radyoterapi öne alinir. Bu uygulamaya preoperatif kemoterapi veya preoperatif radyoterapi adi verilir. Bu tedavilere duyarli tümörler uygulanan tedavi ile küçültülerek cerrahi tedaviye uygun hale getirilebilir. Wilms tümörü bu uygulamaya en iyi örnektir. Osteosarkomda preoperatif tedavi tani anida var olduguna inanilan uzak metastazlarin yok edilmesi ve lokal tümörün kismen de olsa küçültülmesi amaci ile uygulanmaktadir. Cerrahide tümörlü ekstremitenin korunmasina çalisilmaktadir.Büyüyen organizma üzerinde radyoterapinin kabul edilemez yan etkileri çocukluk çagi tümörlerinde radyoterapi uygulamalarinin geçmis döneme göre azaltmistir. Üç yasin altinda beyin tümörlerinde, bir yasin altinda çogu tümörde radyoterapiden vazgeçilmistir. Tam rezeksiyonu hiçbir zaman söz konusu olmayan pediatrik çag santral sinir sistemi tümörlerinde, rezeksiyon yapilmayan yumusak doku ve Ewing sarkomu gibi kemik tümörlerinde radyoterapi vazgeçilmez tedavi yöntemidir. Radyoterapi Wilms tümöründe ve Hodgkin hastaliginda kemoterapi ile kombine edildiginde dozlar düsürülmüs, alanlar daraltilmistir. Osteosarkoma radyorezistandir. Primer karaciger tümörlerinde tümörün biyolojisi ve organ toleransi nedeni ile radyoterapi kullanilmamaktadir.Kemoterapi pediatrik tümörlerde en sik kullanilan tedavi yöntemidir. Cerrahi ve radyoterapiye kemoterapinin eklenmesi son 40 yilda tedavide saglanan basarinin ana kaynagidir. Kemoterapi çoklu ilaçlarla yapilmaktadir. Degisik tümörlerde kullanilan 40’a yakin ilaç preklinik çalismalardan alinan sonuçlara göre kombine edilmektedir. Kombinasyonda ilaçlarin, hücre döngüsünün farkli noktalarinda etkili olmasi, o tümör tipinin hücre dizilerinde tek tek sitotoksik/antiproliferatif etki göstermesi, toksistelerinin birbirine eklenmemesi gibi ana ilkeler göz önüne alinir. Tibbi teknoloji ve moleküler onkolojideki gelismeler onkolojik tedaviye erkenden yansimaktadir. Kemoterapinin hematopoetik sistemi baskilayici etkisine karsi rekombinan teknoloji ürünleri, etkin anti-emetik ilaçlar, organ toksisitelerine karsi özgül koruyucu ilaçlar (MESNA, lökovorin v.b), kemoterapide dozlarin yükseltilmesine olanak saglamistir. Agir hematopoetik süpresyona karsi otolog veya allojeneik kök hücre transplantasyonu ile yüksek doz tedaviler mümkün olabilmistir. Basta lösemiler olmak üzere lenfoproliferatif tümörlerde allojeneik kök hücrelerin tümöre karsi savasimi tedavi basarisini arttiran diger bir faktördür. Antianjiojenik tedavinin kanser tedavisine yeni boyutlar kazandiracagi beklenilmektedir.Kanser tedavisi tibbi tedavinin hekimlik sanatinin ustatlik düzeyidir. Bir çocuk onkoloji uzmani basta temel tip olmak üzere moleküler tiptaki tüm gelismeleri yakindan izlemek zorundadir. Pediatrik tümörlerin her organda olabilmesi ve basta kemoterapi olmak üzere onkolojik tedavilerin tüm organlari zedelemesi yönünden klinik tibbin tüm alanlari ile yakindan ilgilenmelidir. Pediatrik tüm acil durumlar, immün sistemi baskilanmis hastalarda görülen tüm infeksiyonlar çocuk onkoloji uzmaninin ugras alanina girer. Tümör ve normal dokular üzerinde seçiciligi olmayan bugünün kemoterapisi bir anlamda hastanin zehirlerle tedavisidir. Ilaç olarak kullanilan zehirlerin dozlari ise; tamami ile tolere edilebilen en yüksek (subtoksik) dozlardir. Pediatrik onkoloji uzmanlari bugün %75’e yakinini kür edebildikleri kanserli çocuklarin yasam boyu izlemini üstlenmekte, bugün için bilinmeyen, nesillere yansiyabilecek yan etkileri izlemektedirler. Kanserli çocuklardan tümünün kür edilebilecegi umudunu tasimaktadirlar.