Derleme

Anne Sütünün Immünolojik Özellikleri - Derleme

J Curr Pediatr 2005;3(2):-

Anne sütü tüm bebekler için özellikle prematüreler ve hasta yenidoganlar için ideal bir besindir. Anne sütü içerigi bebegin yasina ve fizyolojik özelliklerine göre degisen en uygun besleyicidir. Anneler emzirme konusunda desteklenmelidir (1). Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) term ve prematüre bebeklerin emzirilmesini tesvik eden bir politika izlemektedir (2).Bebege ilk besin olarak kolostrum verilmesi çok önemlidir. Bebeklere ilk 6 ay sadece anne sütü verilmeli, altinci ayda ek gidalara geçilmelidir. Anne sütü verilmesine yasamin ilk bir yili boyunca devam edilmelidir. Anne sütünün temiz bir besin olmasi ve verilirken biberon gibi bir araç gerektirmemesi nedeniyle de kontaminasyon riski yoktur, yalniz anne sütü ile beslenen bebeklerde enfeksiyon görülme riski azdir. Term bebekler ve bazi preterm bebekler de dogumdan sonra emebilecek düzeydedir. Çogu yüksek riskli, çok düsük dogum agirlikli bebek anne sütü alamaz. Bebek oral alabilecek düzeye gelene kadar anne sütü sagilarak verilmelidir. Bazi merkezlerde donör anne sütü bankalari, eger anne sütü verilemeyecekse kullanilmaktadir (1). Anne sütünün içerigi; gestasyon yasina, laktasyon sirasinda ve annenin diyetine bagli olarak degisir. Anne sütü, interlökin, laktoferrin, lizozim ve yüksek IgA içerigine bagli antienfektif özelliklere sahiptir. Anne sütü diarenin insidansini ve agirligini azaltir. Ayrica antiinflamatuar ajanlar içerir (3). Gelismis ve gelismekte olan ülkelerde, anne sütü ile beslenen çocuklarda anne sütü almayanlara göre solunum yollari enfeksiyonlari, orta kulak iltihabi, üriner sistem enfeksiyonu, menenjit gibi enfeksiyon hastaliklari daha az görülmektedir.Bir yenidoganin matür bir immün sistemi yoktur ve efektif bir immün cevap olusturamaz. Yenidoganlar dogumdan önce plasenta yoluyla ve dogumdan sonra anne sütüyle aldiklari antikorlar vasitasiyla kendi immün sistemleri gelisene kadar enfeksiyonlardan korunurlar. Bu antikorlar annenin dolasimindaki antikorlar ile benzerdir ve annenin maruz kaldigi çevresel antijenlere karsi gelismistir. Bu nedenle anne disindaki kisiler bebege mümkün oldugunca az dokunmalidir. Yenidoganlar özellikle solunum ve GIS mukozasi yoluyla elde edilen enfeksiyonlara karsi hassastir, enfeksiyonlarin lokalizasyonu zayiftir ve basit enfeksiyonlar kolaylikla yayilabilir (1).


Diger Anti-Enfektif Faktörler

Anne sütündeki bazi hormonlar (örnegin kortizol ve bazi proteinler örnegin epidermal büyüme faktörü, sinir büyüme faktörü, insülin-benzeri büyüme faktörü ve somatomedin C) mukozal bir bariyer olusturarak mikroorganizmalarin invazyonunu engeller (3). Interferon anne sütünde bulunan ve lökositler tarafindan üretilen en önemli antiinfektif ajandir, güçlü bir antiviral etkinligi vardir (4). Bifidus faktör anne sütünde bulunur ve barsak florasinda bulunan Gr(+) basillerin özellikle Lactobacillus bifidus’un büyümesini tetikleyerek patojen mikroorganizmalarin çogalmasini engeller (5).Anne sütünde bulunan ve musin olarak adlandirilan, protein ve karbonhidratlardan olusan büyük bir molekül bulunmaktadir. Bunlar bakteri ve virüsleri baglama kapasitesine sahiptir (3). B12 baglayici protein mikroorganizmalari B12 vitamininden yoksun birakarak, büyümelerini engelleyerek antibakteriyel etkinlik gösterir (4).Serbest yag asitleri, suçiçegi virüsü gibi zarfli virüslerin membranlarini hasarlayarak mikroorganizmanin ölümüne neden olur (3). Fibronektin, kendisine karsi spesifik antikoru bulunmayan mikroorganizmalarin fagositler tarafindan fagositozunu artirir. Salgisal IgA gibi fibronektin de inflamasyonu azaltir, inflamasyon nedeniyle hasarlanmis dokularin tamirine yardim eder (3).Anne sütünde bulundugu düsünülen ve henüz tanimlanamayan bazi maddelerin bebegin lizozim, laktoferrin ve salgisal IgA’yi kendisinin üretmesini stimüle ettigi düsünülmektedir. Bu üç madde anne sütü ile beslenen bebeklerin idrarlarinda yüksek oranda bulunmustur ve bebegin üriner sistem mukozasinda üretildigi düsüncesine varilmistir (4).Anne sütünde bulunan ancak bilinmeyen bazi maddelerin de bebeklerin kendi fibronektinin üretimine yol açtigini bazi kanitlar göstermektedir (7). Granülosit koloni uyarici faktör (G-CSF) lökosit üretimi için baslica uyaricidir. Anne sütü önemli miktarda G-CSF içerir. Term ve preterm bebeklerin annelerinin sütlerinde G-CSF dogumda ve 6 hafta sonrasina kadar saptanabilir. Zamaninda dogum yapan annelerin sütlerinde prematüre dogum yapan annelerin sütlerine göre 2 kat daha fazla miktarda G-CSF bulunmustur, bu da G-CSF’ün gestasyon boyunca üretiminin giderek arttigini düsündürür. Dogumdan sonraki ilk 24 saat içinde anne sütündeki G-CSF düzeyleri diger günlere göre daha yüksek saptanmistir. Formula mamalara eklenen G-CSF’in sadece %5’i sindirim sonrasinda barsaklarda kalirken, anne sütündeki G-CSF’in %85’ inden fazlasi sindirim sonrasinda barsaklarda kalmaktadir. Yapilan çalismalarda anne sütündeki G-CSF’ in sindirim esnasinda korunmasini saglayan bazi özellikleri belirlenmeye çalisilmis ve bebeklerin bu proteini absorbe etmis olabilecekleri düsünülmüstür (8). Bazi arastirmacilarda barsaklarda G-CSF reseptörlerini saptamistir (9). G-CSF reseptörleri enterosit villuslarinda bol miktarda bulunmaktadir ve bu reseptör ile iliskili spesifik proteinler (Janus Tirozin kinaz I, Janus Tirozin kinaz II ve Tirozin kinaz II) bu hücrelerin sitoplazmalarinda bulunmaktadir (9).Anne sütü özelikle kolostral fazda önemli miktarlarda oligosakkarit içermektedir. Hayatin ilk ayi içerisinde anne sütü ile beslenen bebeklerin idrarinda yüksek oranda oligosakkarit tespit edilmistir. Hamileligin son trimestri, emziren anneler ve bazi metabolik hastaligi olan kisiler disinda diger insanlarda idrarda eser miktarda bulunur. Bu oligosakkaritler konak hücre yüzeyindeki reseptörlerle benzerlik gösterirler, bakteriyel adezyonun inhibisyonu yoluyla enfeksiyonlara, özellikle üriner sistem enfeksiyonlarina karsi koruyucu etki göstermektedirler (10). Anne sütündeki oligosakkaritler farenks ve yanak epitel hücrelerine Streptococcus pneumoniae’nin adezyonunu engeller.Anne sütü çok miktarda ksantin oksidaz içermektedir. Ksantin oksidaz ve nitritler birlikte yenidogan gastrointestinal sisteminde nitrikoksitin olusumuna yol açar, olusan nitrik oksitin Enterobactericia, E. coli ve Salmonella enteritidis’in metabolizmasini baskiladigi gösterilmistir (11).